Hiçbir şey olmamıştı. Tekrar tetiğe bastım ama silah ateşlenmiyordu. Sarjörü kontrol ettim, içinde mermi yoktu. O sırada odaya tabur komutanı Turhan daldı ve beni o halde gördü. "Buna kalkışacağını biliyordum. Kendini çok suçlu zannediyorsun farkındayım ama sen insanlara yardım etmek istedin, böyle sonuçlar doğuracağını sende bilemezdin. Ben sana güveniyorum, düzeltebilirsin. Kendine gel." diye devam etti. Ardından elimden silahı aldı ve "Numaranı söyle seni kaydedeyim. Benimle istediğin zaman iletişime geçebilirsin." dedi. Numaramı verdim, beni çaldırdı ve sonra odadan ayrıldı. Bense dinlenmek için yattım ve uyudum. Sabah kalktığımda dışarı çıkıp biraz gezmek istedim. İnsanlar burada olduğundan mutluydu ama çoğu sevdiklerini kaybetmişti. Beni görünce suratlarını çeviriyorlardı. Aralarından biri "Demek o sensin!" diyerek, uzaktan bağıra bağıra yanıma koşmaya başladı. Başucuma gelir gelmez suratıma yumruk attı. Sarsaklandım ve toparlanıp kendimi korumak için ona yumruk atıp "Bilerek mi yaptım, böyle olacağını nerden bilebilirdim?" dedim. Karşılıklı söz atışmalarından sonra kendimize geldik. Kavga etmenin hiçbir şey çözmeyeceğini anlamıştık. Ona "Ben de ablamı kaybettim. Çok üzülüyorum ve kahroluyorum olanlar için ama böyle olmasını istemezdim. Amacım ölümsüzlük iksirini bulmaktı ama bambaşka durumlara yol açtı. Çok özür dilerim." dedim. Hiçbir şey demeden suratını asarak yanımdan ayrıldı. O sırada askerlerden birisi gelip "Tabur komutanımız sizi büyük alanda bekliyor." dedi. Oraya doğru yürümeye başladık. Biraz sonra kocaman alana ulaştığımızda tabur komutanı üzerinde H yazan dairesel alanın önünde bekliyordu. Etrafı asker doluydu. Ona doğru yürürken helikopter sesi duyuldu. Helikopter inişe hazırlanırken komutanın yanına geldim. "Seni almak için geldiler. Yaklaşık 1 saat önce beni arayıp durum raporu istediler. Senin burada olduğunu söyledim." dedi. "Neden bana ihtiyaç duyuyorlar?" derken helikopter bulunduğumuz alana yakın indi. Yanıma 3 tane iri yarı, koruma kıyafetleri giymiş adamlar geldi ve aralarından birisi "Bizimle geleceksin. Helikoptere bin." dedi. "Neden?" diye sordum. "Sence niye olabilir? Bu kadar insan senin yüzünden öldü. Sadece bu ülke için değil bütün ülkeler karışmış durumda. Başlattığın şey eğer her neyse bütün Dünya'ya bulaştı. Seni çağırmamızın sebebi buna bir çözüm bulabilmene yardımcı olmak. Senin gibi olan insanlar için laboratuvar kurduk. Ceyhun Bey seni bekliyor olacak." diye devam etti. Kabul etmek zorundaydım. Başlattığımı bitirmeye gidecektim. Ailemle vedalaştım. Onlara "Sizi buradan bırakıyorum ama geri dönücem, sizi çok seviyorum." dedim. Bana kendimi suçlamamam gerektiğini söylediler. Annem "Ölümsüzlük iksirin çalışınca herkes köpek gibi ayağına gelmişti." dedi. Ardından babam devam ettirdi ve "Gazetelere çıkmıştın, televizyonlarda adın hiç düşmüyordu unuttun mu? Sen iyi bir şey yapmaya çalıştın ama olmadı." dedi. Ailemle vedalaşıp helikoptere bindim. Biraz havalandıktan sonra aşağıya baktığımda ağladıklarını gördüm. Veda ediyor gibiydik, bir daha birbirimizi görmeyecekmişiz gibi. Benim de gözlerim dolmuştu. Çok büyük suç işlemiştim ama tekrar her şeyi eski haline getirmek için elimden geleni yapacaktım. Yanımda oturduğum "Gideceğimiz yeri ailene bile söylemeyeceksin. Laboratuvar olduğunu söyleyebilirsin fakat nerede olduğumuzu asla bilmeyecekler." dedi. Nereye gidiyorduk? Yaklaşık yarım saat sonra denizin üstündeyken "İşte geldik." dedi. Dümdüz, ortada sadece deniz suyunun olduğu alanın üstünde söylemişti bunu. Bende ona bakarak "Burada hiçbir şey yok." dedim. O da gülerek "Her şey göründüğü gibi değildir." dedi...