Cherreads

SANA SÖYLEMEMEMİ SÖYLEDİ (TÜRKÇE)

Hazal_Kıran
7
chs / week
The average realized release rate over the past 30 days is 7 chs / week.
--
NOT RATINGS
110
Views
Synopsis
Lunara, Gerçekler Gazetesi’nin başyazarı. Cinayet haberlerine ve karanlığa alışkın biri. Ama bir süredir alışık olmadığı başka şeylerde var: sabahları elinde kurumuş kan, ayaklarında çamurla uyanmak… Ve hatırlamadığı gecelere ait kıyafetleri yakmak. O sabahlardan birinde yine aynı döngüde iken, televizyonda bir haber duyuyor: 17 yaşında bir çocuk öldürülmüş. Ve o sabah banyoda bulduğu, kime ait olduğunu bilmediği kumaş parçası… Kurbandan kalma olabilir mi? Lunara’nın aklında tek bir soru dönüyor: Bu cinayetle bir ilgim olabilir mi? Yanıtları ararken yolu Cinayet Büronun yeni başkomiser Luseran‘la kesişiyor. Henüz bir ilişki değil ama fark edilemeyecek gibi de değil aralarındaki çekim. Ancak Lunara için asıl mesele aşk değil. Asıl mesele, kendi zihnine güvenip güvenmemek. Zihninde biri var. Ona ne yapması gerektiğini fısıldayan… Gördüğü şeyleri çarpıtan… Ve her sabah ona aynı şeyi hatırlatan biri: Kimseye söylememesi gerektiğini.
VIEW MORE

Chapter 1 - SANA SÖYLEMEMEMİ SÖYLEDİ

BÖLÜM 1 

 GECENİN ARDINDAN GELEN

 Sabah değil de, sanki karanlığın artık dayanamayarak kusmak zorunda kaldığı bir andı. 

Lunara gözlerini araladı. Tavandaki çatlak çizgi, gece boyunca orada büyümüş gibi daha derindi. Elini yorganın üzerinde çekmeye çalışırken bir tuhaflık hissetti. Parmaklarının arasındaki kuruluk… Yavaşça başını çevirdi. Avucunun içi kurumuş kanla kaplıydı. Birden nefesi kesildi. Boğazında düğümlenen çığlığı yutmaya çalıştı. 

"YİNE Mİ?… Yorganı hızla üstünden attı. 

Pijamalarının paçaları kahverengiye çalan koyu kırmızı lekelerle kaplıydı. Ayak tabanlarında çamur, parmak aralarında yabancı bir toprağın soğukluğu vardı. Yatağın kenarına tutunarak doğruldu, ama dizleri titriyordu. O hatırlamıyordu…. Hiçbir şey hatırlamıyordu. 

Banyoya koştu. Ayak izleri parkelere karışık lekeler bırakıyordu. Suyu açtı. Kaynar. Delice. Kıyafetlerini çıkarırken soluğu düzensizdi. Kan, çamur, toprak, ter. Hepsi teninden kayarken gözyaşları ona eşlik etti. "Bunu ben mi yapıyorum? Yoksa sadece kafamın içinde mi?" Duvara yaslandı. Aynada ki yansımasına bile bakamıyordu artık. Banyoda tek düşündüğü şey o kıyafetleri bir kez daha yakmaktı. Tıpkı daha önce yaptığı gibi. Ve daha önceki gibi… Ve daha öncekiler gibi… Kaynar suyla tüm bedenini temizledi ve aynaya bakmamaya özen göstererek elini lavaboda bir kere daha yıkamak üzere lavaboya yanaştı. Lavabonun kenarında duran sabuna uzanırken, seramiğin hemen altında, yere yakın bir noktada bir şey dikkatini çekti, Küçük bir parça siyah kumaş. Pijamasına ait değildi. Onun kıyafetlerinde bu dokuda bir şey yoktu. Ve kumaşın üstünde tuhaf bir yanık kokusu vardı. Teni ürperdi. Burnunun ucuna kadar gelen mide bulantısıyla başını çevirdi. 

"Bunu ben yapmış olamam.." 

Ve sonra.. Banyoda ki sessizliğin içine bir şey sızdı. 

"Ama seni sen yapan bendim." 

Bir fısıltı. Kulağının dibinde değil.. Zihninin içinde değil.. Arada bir yerdeydi.. Sanki banyodaki buhar, sesi içinden üflemişti de o da içine dolmuştu. Lunara'nın göz bebekleri büyüdü. Sol omzunu sıktı birden, biri oradaymış gibi. Ama kimse yoktu. Kendini toparlayarak banyodan çıktı ve kıyafetlerini bir poşete koyup, yakmak için evinin arka bahçesine yöneldi. 

Sabah güneşi henüz tam yükselmemişti, gri gökyüzü ile birlikte bahçeye tuhaf bir pus çökmüştü. Poşetin içindeki kıyafetleri, küçük taşların üzerine serdi. Çakmağını çıkardı ve bir an tereddüt etti. Yine mi? Alevler kıyafetleri yutarken Lunara kısa bir süre büyülenmiş gibi ateşi izledi. Kızıl ve turuncunun dansı, gece boyunca hatırlayamadığı bir şeylerin yerine geçiyor gibiydi. Kafasını sallayıp içeri girdi. Mutfakta hızlıca iki dilim ekmek çıkardı, çay suyunu koydu. Rutin hareketler zihnini meşgul ediyordu ama kalbindeki çarpıntı dinmiyordu. Kahvaltı sırasında, odaya biraz ses gelsin diye televizyonu açtı.

"…. cesedi sabah 5:30 sularında, ormanlık alanda bir köpeğin havlaması üzerine bulundu…" 

Lunara'nın eli dondu. Kaşığı bıraktı. Televizyon tam arkasındaydı, sesi kısıktı ama yeterince netti. 

" 17 yaşındaki Arda Karaman... Genç çocuk vahşi şekilde öldürülmüş, ardından bedeni ateşe verilmişti. Polis olay yerinde siyah bir palto'ya rastladı ve ailesi, Arda'yı bu palto'dan tanıdı. Yüzü tanımayacak şekilde..." 

Lunara kıpırdamadı. Nefesi daraldı. Gözleri televizyona dönmeyi reddediyordu, ama zihni ona ihanet etti. Yavaşça arkasını döndü. Ekranda yanan çocuğun siyah silüeti vardı. Toprak. Çamur. Kan. Siyah kumaş. Kalbi göğsünü yırtacak gibiydi. Telefonunu aldı. Elini zorla ekran kilidinden geçirip haber merkezini aradı. 

"Ben Lunara... Arda Karaman vakasını ben alıyorum. Olay yerine gidiyorum." 

Daha ne olduğunu bilmeden, içgüdüleri onu oraya çağırıyordu. 

Telefonu kapattı ama gözleri hala televizyonda kilitlenmiş haldeydi. Çocuk, o çocuk. Onu tanımıyordu. Ama hissettiği şey tanıdık, fazlasıyla tanıdıktı. Telefonun tekrar çalması ile irkildi ve kendine geldi. Arayan kişi iş yerinden arkadaşı olan Aden'di. 

"Haberleri gördün mü? Bu tam bir vahşet, bunu kaçırmamalısın." 

"Evet gördüm. Oraya gideceğim hazırlanmam lazım, görüşürüz Aden.." 

Hızlıca hazırlandı ve olay yerine gitmek üzere yola çıktı. 

OLAY YERİ: İLK KARŞILAŞMA

Lunara sarı şeritle çevrili alana vardığında, diğer muhabirler geride kalmıştı. O, kartını çıkardı ve ekiplerin yanına kadar yürüdü.

 "Gazeteci kimligim, Lunara Arven.Gerçekler Gazetesinde Başyazarım. Soruşturmayı takip etmekle görevlendirildim"

Çadırların arasında biri dikkatini çekti. Siyah gömlek, beline kadar sarkmış polis kartı. Kararlı ama yorgun bir bakış.Ve polis memuru da onu gördü, yanına doğru geldi;

"Basın mensuplarının buraya kadar gelmesi yasak," dedi Luseran. Lunara kartını gösterdi.

"Sadece gözlem. Sorular sormayacağım." 

Luseran birkaç saniye baktı. Gözleri bir an birbirleriyle buluştu. Lunara o an polisin ne kadar yorgun olduğunu aynı zamanda ne kadar çekici olduğunu bir kez daha fark etti. Ardından Luseran elini uzattı ve omuz silkti. 

" Memnun oldum Lunara, ben Cinayet Büro Amirliği'nden Başkomiser Luseran.Gözlemleme işi senin sorunun ama gerçekten soru sormazsan sevinirim." 

Birbirlerine hafifçe gülümseyip el sıkıştılar ve Luseran uzaklaşırken Lunara genç çocuğun cesedine doğru yaklaşmaya başladı. Kalbi sanki ağzında atıyordu. Cesedin bulunduğu alana göz gezdirirken boğazı düğümlendi. Toprak ıslaktı, çevresi çamurdu. Ve burnuna gelen yanık kokusu… Gözleri doldu, elleri titremeye, nefes alamamaya başladı. Avuç içleri terliyor, çantasını zar zor tutuyordu. Çantasını omuzuna taktı ve yavaşça ilerlemeye devam etti. Cesedin yanmaktan tanınmayacak yüzüyle göz göze geldi. Bacakları titremeye başladı, adım atmakta zorlandı. Bir şeyler hatırlamaya zorladı kendini, en ufak bir şey. Dün geceye dair. Ama hatırlamadı.

"Yapamicaksan zorlama.." sesiyle irkildi. Arkasını döndü, Luseran tüm içtenliğiyle ona bakıyordu. 

"Hayır, hayır yapamamak değil, sadece.."

"Sorun değil, herkes sabahın köründe önce vahşiyle katledilmiş sonra da yakılmış bir ceset görmeye alışık değil." dedi ve çadırlardan birine doğru yöneldi. Çadırdaki birine, bir şeyler söyledi ve arkasını dönüp Lunara'ya gülümsedi. Lunara'da aynı sıcak gülümseyişle ona karşılık verdi. Tekrar arkasını dönüp çadıra girdi, ama Lunara çadıra bakmaya devam etti.Luseran çadırdan elinde iki bardakla (Lunara kahve olduğunu düşündü) çıktı. Tekrar yanına geldiğinde bir bardağı uzattı (kahveydi). Bu süre boyunca Lunara sadece onu izlemişti. Onun yürüyüşünü, kahve isterken ki mimiklerini ve ona doğru geri gelirken ki sıcacık gülüşünü. Ve Luseran yanına gelince derin bir nefes alıp kahve için teşekkür etti. Kahveden bir yudum alıp yere bıraktı ve çantasını karıştırıp içinden not defterini ve kalemini çıkardı. Luseran'la göz göze geldiler.

" Sadece gözlemlicektin, soru yok demiştin." 

Lunara hafifçe gülümseyerek 

"Gözlem yapıyorum zaten, …" ve kendine hakim olamadan şöyle ekledi " … gözlemin bir parçası da sizi izlemekmiş, meğer." 

Luseran hafifçe başını öne eğip gülümsedi. Bakışlarını yavaşça ve çekingen şekilde Lunara'nın gözlerine çevirdi. Bu bakışta bir yabancılık değil, sanki çok uzun zamandır birbirini tanıyorlarmış gibi bir his vardı. Luseran'ın bakışları aynı yavaşlıkla aşağı indi ama bu sefer yere değil, Lunara'nın dudaklarına… Sonra uykulu ve yumuşak sesiyle konuştu:

"Henüz elimizde fazla bir şey yok. Ceset sabaha karşı 5:30 sularında bulunmuş. Yanan paltodan ve diğer kıyafetlerinden ailesi teşhis etti. Ama yüzü… yüzü neredeyse yok." 

"Ne olmuş olabilir sizce?" Dedi Lunara fısıltıyla.

"Cinayetten çok daha fazlası. Bu… bir mesaj gibi. Ya da bir ritüel." 

Kanı çekildi, yanında bir ayna yoktu ama şu an bembeyaz olduğunu biliyordu ve içinden gelen ürpertiyi zorla da olsa bastırdı. Bu kelime, zihninde yankılandı: ritüel. Birden kendini geri çekti. Not defterini ve kalemini tekrar çantasına koydu, yazmak istemedi. Şu an sadece duymak, sadece anlamak istiyordu.

"Ri… ritüel mi?" 

"Evet, ama dediğim gibi bu sadece bir düşünce. Ve merkez arasında kalması gereken bir düşünce." dedi göz ucuyla Lunara'ya bakarak. 

"Elbette başkomiserim, bunu belirtmem haberde."

"Teşekkürler. Evet artık daha iyiysen benden bu kadar, işimin başına dönmem gerek. Size iyi çalışmalar." 

"Size de başkomiserim, teşekkürler." Luseran cesedin etrafında ki olay yeri inceleme ekibinin yanına doğru ilerlerken Lunara hala ona bakıyordu ve istemsizce gülümsediğini fark etti. 'Hem çok mesafeli hem de çok sıcak, tuhaf biri.' diye düşündü. Arkasından gelen dal sesiyle irkildi, dönüp baktığında etrafın iyice kalabalıklaştığını gördü ve arabasına doğru yöneldi. 

Arabasına bindi, çantasını yan koltuğa bırakıp emniyet kemerini taktı. Derin bir nefes aldı. Aklında bir sürü soru vardı. Ve işin kötü yanı buraya gelerek bu sorulara daha da fazlasını eklemişti. Yavaşça gaza basarak ormanlık alandan çıkmaya başladı. Olay yeri gazete ofisine yaklaşık 10 dakikalık mesafedeydi. Saate baktı, 8'e geliyordu saat. Kenara çekip Aden'i aradı. 

"Alo canım, ne yaptın gittin mi?"

"Evet, ofise dönüyorum. Kahvaltı yapmadıysan bir şeyler alayım gelirken birlikte yapalım."

"Olur olur, yapmadım."

"Tamam, birazdan ordayım." Telefonu kapatıp, ofis yakınında ki en sevdikleri pastaneye doğru sürmeye başladı. Ve aklındaki delice düşünceleri de duymamak istercesine son ses müzik açtı. 

Lunara ofise girdiğinde ofis sessizdi. Aldığı börekleri ve çantasını masanın kenarına bırakıp bilgisayarını açtı. Paltosunu çıkarıp sandalyesinin arkasına astı ve oturdu. Boş bir klasör açtı ve beyaz ekranın yansımasıyla gözleri kısa bir an için kamaştı. O anı hatırladı. Yanan yüzü… Yüzsüz kurbanı. Ama hemen kendini toparladı ve yazmaya başladı: "17 yaşındaki çocuk cesedi, sabaha karşı ormanda bulundu." 

Sonra sildi.

Bir daha yazdı.

Sildi.

"Neyi yanlış yazıyorum bilmiyorum… ama doğru hissettirmiyor" diye düşündü. 

"Yine sayfayla kavgam ediyorsun galiba" Aden elinde iki bardak çayla gelmişti. Bardakları masaya bırakıp, sandalyesini çekti, Lunara'nın yanına oturdu. 

"Cinayet… tüyler ürperticiymiş."

"Evet, öyleydi"

"Şu yeni başkomiserde oradaymış ha? Neydi adı?"

"Luseran"

"Hah, Luseran. Tuhaf bir isim anlamı ne acaba?"

"Bilmem, ama tuhaf olan sadece ismi değildi." 

"Sert bakıyormuş. Sosyal medyada biri videosunu paylaşmış. Duruşu bile ürkütüyor insanı." İkisi de güldü.

"Ama oraya ait gibiydi. Yani, garip bir şekilde olay yerinde olmak için doğru kişi gibiydi. Kısa zaman önce başkomiser olmasına rağmen bir çok cinayeti çözmesine şaşmamalı." Bakışlarını bilgisayar ekranına kitledi:

"Ama ben… ben sanki, yanlış kişiydim."

"Senin işin sadece soru sormak Lun, yanlış değilsin. (Duraksadı) Ama… bu seferki seni biraz rahatsız etmiş gibi."

"Yüzünü gördüm (yutkundu)"

"Pek bir şey kalmamıştı diyorlar"

"Evet, zaten ailesi de kıyafetlerinden teşhis etmiş."

Lunara hala gözlerini bilgisayardan ayırmamıştı. Aden onda bir şeyler olduğunu anlayıp:

"Lun, sana bir şey soracağım, ama bana kızma."

"Ne soracağını biliyorum Adiş, sen sormadan ben cevaplayayım, iyiyim. Ve evet hala bu mesleği yapmak istiyorum."

"Emin misin tatlım? Son zamanlardaki düşünceli hallerin, başına gelenler…"

"Şşş… sessiz ol biri duyucak."

Aden neredeyse fısıldayarak:

"Hala kabuslar görüyor musun?"

"Evet… ama artık daha farklı."

"Nasıl farklı?"

"Bilmiyorum, daha gerçekçi işte. Bazı olayları gerçekten yaşadım mı yoksa rüyamda mı gördüm kestiremiyorum."

"Hala yardım almak istemediğine emin misin birtanem?" 

"Bilmiyorum…"

Aden konuyu değiştirmek ister gibi arkasına yaslandı.

"Bu akşam çıkınca bir şeyler yapalım mı? Film falan izleyelim. Böyle cinayetsiz, ruhsuz, çok sıkıcı bir şey."

"Romantik komedi mesela."

"Senin ağzından bu lafı duymak için kaç cinayet görmen gerekiyordu acaba?" 

İkisi de güldü. Ama Lunara'nın aklında hala şu soru vardı: 'Acaba sabah yaşadığı şey sadece bir halüsinasyon muydu, yoksa… o çocuğu öldürmüş olabilme ihtimali var mıydı?'