Cherreads

Chapter 9 - -9-

Bugün Neil'ın basketbol maçına gidecektik.

Sarp belli etmemeye çalışıyordu ama arkadaşımın erkek olduğunu öğrendiğinde çok morali bozulmuştu.

Arkadaşlarımıza çıktığımızı açıklamıştık. Hepsi şok olmuştu, ama tebrik ettiler.

Spor salonuna yürürken de bahsi geçti.

"Ben zaten biliyordum var ya..." dedi Mina.

"Nereden biliyordun?" diye sordum.

"Bakışlarınızdan. Gizleyemiyordunuz da."

"Şey... aslında ben de anlamıştım." dedi Dora.

"Ben anlamamıştım." dedi Can ve herkes gülmeye başladı.

"Sen nasıl anlamadın?" dedi Mina.

"Ben pek bu işlerden anlamıyorum." dedi Can.

"Anlayacağın günler de gelecek." dedi Mina, Can'ın sırtına vurarak. Can şaşırmıştı, Dora ise gülmüştü.

Mina yanıma gelip fısıldayarak sordu: "Hiç öpüştünüz mü?"

"N-ne?"

"DAHA ÖPÜŞMEDİNİZ Mİ?" diye bağırdı birden. "O gün buluşup sadece kahve mi içtiniz yani?"

"Mina, ne diye bağırıyorsun?" dedim.

Sarp başını utanarak yana çevirdi: "Yani, henüz olmadı-"

"Şimdi, burada, ikiniz de öpüşüyorsunuz." dedi Mina.

"Olmaz!" diye bağırdık ikimiz de.

"Niye olmazmış? Neyden utanıyorsunuz ki? Artık sevgilisiniz sonuçta."

"Mina, herkesin içinde yapmak istemiyor olabilirler." dedi Dora.

"Biz 'herkes' miyiz?" dedi Mina sinirle.

Can kıkırdadı: "Bence bunu sonra konuşalım, çünkü neredeyse geldik." dedi.

Gerçekten de spor salonu gözümüzün önündeydi.

Hepimiz içeri girdik, seyirci koltuğuna oturduk.

Sarp homurdandı: "Bu arkadaşla... nasıl tanıştınız?"

"Çok ilginçti! İlaçlarımı almaya gittiğimde yere düşmüştü. Kafasında da bir ilaç kutusu vardı."

"Ciddi misin?" dedi Dora. 

"Hımm." dedi Sarp. Benim heyecanla anlatışım onun pek hoşuna gitmemişti.

Birden onunla dalga geçmek aklıma geldi.

"Ne oldu, kıskandın mı?"

"Hiç de bile. Arkadaşların olabilir, bu çok doğal."

"Hahahaha, kıskandın!" dedim.

"Kıskanmadım dedim ya!" dedi ama suratını şişirmesinden belliydi.

Bir süre sonra maç başladı, Neil da sahaya çıktı. 

Çok ustaca oynuyordu ve çevikti, takımdaki çoğu basketi o atmıştı.

"Marin, hangisi arkadaşın?" diye sordu Mina.

"Şu an basket atan." dedim parmağımla göstererek.

"Yuh! Çok yetenekli bir arkadaşın var." 

"Bir yerden tanıyor gibiyim onu..." dedi Dora, düşünceli bir şekilde. 

"Nereden?" diye sordu Mina.

"Bilmem... Belki de yanılmışımdır."

Bir süre sonra maç bitti. Kazanan Neil'ın takımıydı.

Çıkışta grupça yanına gittik: "Neil!" diye seslendim. Neil arkasını döndü ve gülümseyerek bize doğru koştu.

"Vay, Marin! Gelmişsiniz, desteğiniz için çok teşekkür ederim."

"Rica ederi-" 

O sırada arkamda tuhaf bir enerji hissettim. Bu, Sarp'tan geliyordu.

Aniden Neil şaşırarak Dora'yı gösterdi: "Sen!" 

"Heheh, okul cidden küçük, değil mi? Herkes birbirinin tanıdığı çıkabiliyor." dedi, Mina'nın arkasında saklanırken.

"İyi de, neden saklanıyorsun? Hâlâ üzülüyor musun yoksa? Bak, ben iyiyim, maçı da kazandım!" dedi coşkuyla Neil.

Dora utanarak öne çıktı: "Evet, gördüm. Tebrikler."

"Siz nereden tanışıyorsunuz ki?" dedi Can, şaşkınlıkla.

"Size anlatmadı mı?" dedi Neil. "Bahar şenliğinde üstüme ağaç düşürmüştü. Ertesi günü hastanede geçirmek zorunda kalmıştım."

"Ne!?" dedik hep bir ağızdan.

"Evet. O gün ablam tüm gece benimle kaldı, ertesi gün daha iyi olunca annemle babam onun festivalde eğlenmesini, onun yerine benim yanımda kalacaklarını söylediler. Hoş, pek eğlenemedi ne yazık ki..."

"Ne kadar çok detay veriyorsun, hiçbirini sormadık-" demişti Mina ki Dora eliyle onun ağzını kapadı: "Onun kusuruna bakma, o böyledir."

"Mhmhmhm!" 

"Güzel maçtı, kardeşim, tebrikler." dedi Can, Neil ile el sıkışarak. "Ayrıca geçmiş olsun."

"Çok teşekkürler kardeşim, geçti bile!" dedi neşeyle Neil.

Ardından bana döndü: "Sizden başka kimse beni desteklemek için maça gelmedi, hepsinin son dakika işleri çıktı." dedi üzgünce, ardından gülümsedi: "Arkadaşlarını getirdiğin için minnettarım. Sakın ayrılmayın, hepinize kahve ısmarlayacağım!" dedi ve koşarak soyunma odasına gitti.

Ben şaşkın bir şekilde arkasından bakakaldım. Sarp biraz üzülmüştü: "Şüphe etmiştim ama çocuk gerçekten arkadaş canlısıymış. Buna rağmen kimse maçına gelmemiş mi?"

"Çok önemsediği bir şey belli ki." dedi Mina. "Öyle arkadaşlar olmaz olsun."

"Belki hastalardı." dedi Dora.

"Hepsi mi?" dedi Mina.

"Hayır, ama belki birkaçı-"

"Fazla iyi düşünüyorsun, Dora." Ardından Dora'ya döndü: "Ama dur... ağacı düşürdüğün kişi bu çocuk muydu? Buna cidden şaşırdım işte!"

"Kendimi hala çok kötü hissediyorum." dedi Dora ve bana döndü:

"Ş-şey... Aslında ablasını da görmüştüm hastaneye gittiğimde ama söylemeye fırsatım olmamıştı."

"Öyle mi?" dedim şaşırarak.

Tam o anda Neil üstünü değiştirmiş bir şekilde geri geldi.

"Beklemişsiniz, teşekkür ederim. Hadi, gidelim." dedi ve hepimiz onu takip ettik. Bizi spor salonunun kafesine davet etti ve hepimize soğuk kahve ısmarladı, Sarp hariç. O sıcak içmek istedi.

"Soğuk şeylerle hiç aran yok, değil mi?" dedi Mina.

"Buz sevmiyorum." dedi Sarp.

"Bu arada tanışmadık." dedi Neil. "Ben Neil, Marin ve sanırım Dora'nın da arkadaşıyım."

"Ben Mina."

"Can."

"Sarp."

"Memnun oldum!" dedi Neil mutlu bir şekilde. Ne enerjikti!

"Neil, arkadaşların gelmediği için üzgünüm." dedim.

"Sorun yok, hep böyle yaparlar zaten. Son dakikada ekerler beni." dedi umursamaz bir şekilde.

"Böyle arkadaşlık mı olur?" dedi Sarp. "Benim bildiğim, her zaman olmasa da böyle zamanlarda olabildiğince arkadaşların yanında olmalı."

"Ben de böyle düşünüyorum, ama insan kafasına göre arkadaşı her zaman bulamıyor." dedi gülümseyerek.

"Bizimle arkadaş ol." dedi Mina birden. "Bizim bir sohbet grubumuz var, ekleyelim seni." 

Hepimiz başımızla onu onayladık.

"Evet, bundan sonra seni her maçta destekleriz." dedi Sarp.

Neil şaşırmıştı ama minnettar görünüyordu.

"Ben... teşekkür ederim ama o sizin özel grubunuzsa ben hiç girmeyeyim-"

"Olmadı seni çıkarırız." dedi Mina gülerek.

Neil şaşırdı, ama onayladı: "Peki o zaman, anlaştık." 

"Başka programlar da yapalım böyle, yaz uzun." dedi Can.

"Evet, mesela birlikte partiye gidebiliriz." dedim birden.

"Parti mi?" dedi herkes şaşkınlıkla.

"Rektörün yeğenini biliyor musunuz? O sürekli partiler düzenler. Bu sefer maskeli balo tarzı bir parti düzenliyormuş. Gidelim mi?" diye sordum.

"Olur, ne zaman?" diye sordu Sarp.

"Perşembe günü, saat 8'deydi sanırım. Size tam tarihi atarım gruptan."

"Tamam o zaman, anlaştık. Bu grup olduğu gibi partiye gidiyor." dedi Mina.

"Şey... Ben ablamı ve kardeşimi de getirsem sıkıntı olur mu?" dedi Dora. "Ailem partilere tek başıma katılmama hâlâ pek sıcak bakmıyor."

"Bize neden soruyorsun? Gelsin, onlar da gelsin." dedi Mina. 

Böylece parti için anlaşmış olduk.

...

Şimdiden çarşamba olmuştu. Elimizde bir çiçek, Lina'yı ziyaret etmek için abilerimle beraber evine gelmiştik.

Evleri şehrin biraz dışında yer alıyordu. Oldukça uzun bir kapısı vardı, yanında da bir güvenlik kulübesi vardı. Bize ismimizi sorduktan sonra geçebileceğimizi, bizi beklediklerini söyledi.

Kapıdan içeri girdiğimizde bizi geniş bir bahçe karşıladı. Mermerden yapılmış bir yol, yan tarafında da küçük bir fıskiye vardı. Fıskiyenin içinde lotus çiçekleri vardı.

"Burası anneannesinin evi miymiş? Ne kadar büyük." dedi Martin.

"Hiç gelmedin mi?" diye sordu Max.

"Anne babasıyla kaldığı eve gitmiştim bir kez. Lina genel olarak bizi evine davet etmez."

"Neden?" diye sordum.

"Evine erkekleri çağırmayı pek sevmiyor. Bizimle de dışarıda buluşmayı tercih ediyor."

Bir süre sessizce yürüdük, sonra bahçeden geçip kapıyı çaldık.

Kapı açıldığında hepimiz şok olduk. Çünkü karşımızdaki sanatçı olan Meiying'ti.

Hepimiz sessiz kaldık, şoku atlatamamıştık. En son sessizliği Martin bozdu: "S-siz... Meiying değil misiniz?"

Tahmini 70'lerinin başındaki kadın, bize baktı ve en az bizim kadar şaşırmış bir şekilde bize baktı:

"Evet, benim. Siz kimsiniz?"

"Biz onun arkadaşlarıyız. Yaklaşık 5 senedir..." dedim.

"Ah, siz Lina'nın sürekli bahsettiği şu üç kardeş olmalısınız. Buyurun lütfen, içeri geçin."

Şaşkınlık içerisinde içeri geçtik, çiçeği de Meiying'e verdik.

"Marc, Marcius ve Maria olmalısınız siz." dedi Meiying, kendinden emin bir şekilde.

Hepimiz birbirimize baktık, ardından hafifçe kıkırdadık.

"Efendim, isimlerimizi neredeyse doğru tahmin ettiniz. Abim Max, ben Martin ve kız kardeşim Marin." dedi Martin, bizleri göstererek.

"Ah, benim şu kulaklarım! Son zamanlar duymakta zorlanıyorum, bu yüzden kulaklık kullanıyorum. Kusura bakmayın gençler. Siz beni anladınız."

Gülümseyerek başımızı salladık.

"Lina bize hiç anneannesinin sanatçı Meiying olduğundan bahsetmemişti." dedim.

Meiying beni duydu ve elini yüzüne götürdü: "Ah, Lina! Kendi hakkında her şeyi saklamayı ne kadar da seviyor. 5 senedir arkadaş olduğu insanlara bundan nasıl bahsetmez?"

"Belki de bunun sizin için sıkıntı yaratabileceğini düşünmüştür." dedi Max.

"Ne gibi bir sıkıntı yaratabilir ki? Bu kız sadece gizemli olmayı seviyor!" diye söylendi.

Karşımızdaki kişi ünlü Meiying olmasına rağmen o kadar rahattı ki biz de rahatladık. 

Hepimiz koltuğa oturduktan sonra Meiying elinde çiçekle sordu: "Bir şeyler içmek ister misiniz? Çok güzel yasemin çayım var."

"Lütfen zahmet etmeyin." dedi Martin. "Sadece Lina'nın iyi olup olmadığını öğrenmek için geldik."

Meiying iç çekti.

"Lina odasında. Birkaç gündür evden çıkmıyor. Doğrusu endişeliyim. Siz de bir terslik olduğunu hissetmişsiniz ki gelmişsiniz."

"Onun için endişeliyiz." dedim.

"Ben gidip onu çağırayım, sonra da bu çiçekleri vazoya koyayım." dedi Meiying ve çiçekleri masaya bırakarak yukarı çıktı.

Bir süre sonra Meiying, Lina'yla birlikte aşağıya indi. Meiying çiçekleri alıp gitti, biz Lina'yla baş başa kaldık.

Lina bize bakıp gülümsedi: "Hoş geldiniz. Sanırım anneannem size sürpriz oldu." 

Lina karşımıza oturduktan sonra Martin bağırmaya başladı:

"Lina, böyle bir şeyi nasıl söylemezsin!?"

"Bilmem, hiç fırsat olmadı söylemeye." dedi Lina.

"Bunun fırsatla alakası yok! Direkt söyleyecektin."

"Martin, kafamı şişirmek için mi geldin?"

"Öyle olsa kardeşlerimle birlikte gelmezdim." 

Lina tekrardan gülümsedi: "Teşekkür ederim geldiğiniz için."

Lina'nın göz altları kıpkırmızıydı, teni ise solgundu. Onu bu şekilde halsiz görmeye alışkın değildim. 

"Lina, neyin var senin? Normalde tartışmayı burada bitirmezdin." dedi Martin.

"O gece için mi endişelisiniz hâlâ? Endişelenmeyin. Her şey yolunda."

"Yüzün öyle bir halde ki buna inanmamızı bekleme." dedi Max.

Lina önce Max'e baktı, sonra kendini gülümsemeye zorladı.

"Size yük olduğum için üzgünüm. Özellikle Max, ikinci defa panik atağımla uğraşmak zorunda kaldın. Çok zayıf davrandığım için beni affet."

"Zayıf değilsin!" dedi Max birden, buna tüm varlığıyla karşı çıkarmışçasına. "Aksine, öyle bir telefon almana rağmen-"

Lina elini salladı, bizi susturmak istercesine.

"Bu konuyu kapatalım. Boş verin. Siz nasılsınız?"

"Biz iyiyiz. Her zamanki gibi." dedi Martin.

Lina bana döndü: "Marin, geçen sefer sana sert davrandığım için bana kırgın mısın?" 

"Ben mi? Hayır, aksine çok haklıydın. Hatalıydım. Özür dilerim. Hâlâ bu konuda çok kötü hissediyorum."

Lina sarılmak istercesine kollarını açtı. İlk başta şaşırdım, sonra gülümseyerek ona sarıldım.

"Merak etme, o kadar da kızmadım." dedi sarılırken.

Gülümsedim: "Sevindim."

Geri çekildiğimde yanına oturdum.

Lina sordu: "Martin, yeni partiyi duydun mu? Maske takmak zorunluymuş."

"Evet, yine Violet düzenliyormuş."

"Gideceksin, değil mi?"

"Tabii ki. Ne zaman partilerden geri kaldığımı gördün?"

"Hah, şaşırmadım. Ben de katılacağım." dedi, ardından bana döndü: "Marin, sen?"

"Ben de geliyorum."

"Harika!" dedi ve sonra kaçamak bakışlarla Max'e baktı.

"Max, sen büyük ihtimalle öğrencilerin partisine katılmayı düşünmüyorsundur ama... gelmek ister misin?"

Martin'le ikimiz şaşkınlıkla bir Lina'ya, bir Max'e baktık.

Max de şaşırmış gibiydi, ama belli etmemeye çalışarak bizi daha da şok edecek cümleyle yanıtladı: "Olur."

"NE!?" dedik Martin'le ikimiz.

"Abi, sen ciddi misin?" dedi Martin.

"Evet. Geleceğim."

"Sen partilerden nefret edersin." dedim şaşkınlıkla.

"Bugün neler oluyor? Abim partiye gidiyor, Lina'nın anneannesi Meiying çıkıyor, sıradaki nedir?" dedi Martin alaycı bir şekilde.

"Biri benden mi bahsetti?" dedi Meiying, elinde çaylarla gelerek.

"Ah, zahmet etmeseydiniz." dedi Max.

"Olur mu öyle şey, çayımızı içmeden gitmeyin. Bunu Çin'den getirdim."

"Çok teşekkür ederiz." dedim çayı alırken, ardından Meiying de bizimle birlikte oturdu.

"Oturmalı mıydım, yoksa siz gençleri yalnız mı bırakmalıydım?"

"Lütfen efendim, öyle düşünmeyin." dedi Martin. "Siz de gençsiniz sonuçta." dedi ve hepimiz gülmeye başladık.

More Chapters