Cherreads

Chapter 2 - -2-

1 ay sonra

Oldukça sıkıcı bir tatil geçirmiştim. Yalnızca arada spor yapmıştım ve Luceat hanımın bana verdiği görevleri yerine getirmiştim.

Oğlunu Lichterya'ya göndermekte kararlıydı. Ama öncesinde benden birkaç kişi hakkında bilgi toplamamı istedi. 

Sürekli hafızasını silip durduğum bir hacker tanıdığım vardı. Onun yardımıyla söylediği kişiler hakkında bilgi toplayabildim.Hayır, arkadaş falan değildik. Sadece tanıdığımdı.

Aslında Sarp yerine neden beni göndermediğini sordum. Sonuçta kendi oğlunu riske atacağını hiç düşünmemiştim.

"Senin burada kalıp Sarp'ın buldukları hakkında araştırma yapman gerekiyor. İki işi aynı anda yapamazsın." dedi bana Luceat hanım.

"Kaba olmayacaksam eğer, neden oğlunuzu gönderdiğinizi sorabilir miyim?"

"Sen ve oğlum dışında güvendiğim kimse yok. Gerek de yok. Çok insan olduğunda işin daha da kolaylaştığını söylerler, halbuki buna katılmıyorum. Ne kadar az insan olursa o kadar temiz halledilir iş."

"Anladım. Bu arada araştırmamı istediğiniz kişiyle ilgili bilgileri buldum. Natan Martell, 49 yaşındaymış. Tıp fakültesi bölüm başkanıymış. Eşini kaybetmiş. Savaş biter bitmez işten ayrılmış. Emekli olduğu söyleniyor ama aslında yalnızca bir süreliğine izin almış, sanırım ağır depresyonda olduğundan en büyük oğlu Maxim Martell onun yerine izin almış."

Fotoğrafları önüne koydum.

"En büyük oğlu eczacı, ortanca oğlu Martin Martell edebiyat 4. sınıfta okuyor. Yaşları en yakın olduğundan Sarp'ın arkadaşlık etmesi için iyi bir seçenek olabilir ama bir de en küçük kızları Marin Martell var, mimarlık 1. sınıf. O daha iyi bir seçenek olabilir çünkü Sarp ile aynı sınıftalar. Bölümleri aynı fakültede olduğundan ortak bir ders varsa onu almasını sağlayabiliriz."

"Son söylediğin mantıklı geldi. Marin Martell üzerinden ilerlemek daha mantıklı. İkisinin arkadaşlıkları işimizi kolaylaştıracaktır."

"Peki arkadaş olacaklar mı dersiniz? Belki de Marin Martell, Lichteryalılardan nefret ediyordur ve dost olmak istemeyecektir."

"Ben eminim ki Sarp bir yolunu bulacaktır. Ona bu konuda güveniyorum. Öyle olmasa bile planımı uygulayacağım. Alternatif planlar düşündüm. Ama şimdilik buna odaklanalım. Tahminim doğruysa kristal Natan'da ve bir şekilde onun yerini bulmamız lazım."

"Anladım." 

Sabah kalktığımda pencereden dışarı bakıp sigara içerken bunları düşünüyordum. Olayların nasıl gelişeceğini bilmiyordum.

"Umarım başarılı olursun Sarp. Belmare'daki ilk gününde bol şans." dedim kendi kendime. 

Sigaramı söndürdüm ve çantamı alıp çıktım.

***

Sabahki dersten sonra bir saatlik boşluğum vardı, onu her zaman gittiğim okulun kafesinde çay içerek değerlendirmek istedim.

Kasada sıra bana geldiğinde ne istediğimi artık biliyorlardı.

"Yine koyu demli siyah çay mı istiyorsunuz hanımefendi?"

"Bu sefer 'çok koyu' istiyorum. Geçen seferki resmen su gibiydi."

"İlginç, neredeyse hiç su koymamıştık."

"Ya deminiz tamamen sudan oluşuyor ya da bana yalan söylüyorsunuz. Çok demli istiyorum, gerekirse hepsini dem koyun."

Sert söylemiş olacağım ki adam biraz sinirli göründü, ama umrumda olmadı. Madem paramı alıyorlardı, hakkını da vereceklerdi.

Parayı uzattım ve çayı beklemeye başladım.

"Buyurun efendim, 'çok demli çayınız'." dedi garsonlardan biri.

"Teşekkürler." dedim ve çayımı alıp masaya oturdum. 

Bir yudum aldım, bu sefer güzeldi.

Demek ki biraz baskı yapmam gerekiyormuş. İstiyorlarsa yapabiliyorlarmış, diye düşündüm kendime.

Etrafıma bakındım: "Ne kadar kalabalık. Herkes bu saatte buraya gelmiş." dedim içimden.

Tam o sırada yanıma bir erkek oturdu: "Off, koskoca mekanda yer yok. Oturdum buraya, umarım sıkıntı olmaz."

Bu ne küstahlıktı? Tavırları o kadar saygısızcaydı ki dayanamadım:

"Sıkıntı var. Kişisel alanımı ihlal ediyorsun, kalk."

Çocuk bana baktı, o sırada yeşil gözlerini, yanık tenini ve kahverengi saçlarını fark ettim.

Bana birini anımsatıyordu, ama kimdi?

"Kişisel alan istiyorsan eve git. Burası bir kafe."

"Tüm masaların içinden gel benim masama otur diyen ben değildim. Daha düzgün söylesen belki izin verirdim."

"Belki mi? Onun da garantisi yok desene. Hem bak, sen inat ettikçe buraya daha da oturasım geldi."

"Siz erkekler neden bu kadar aptalsınız?"

"Cinsiyetçiyiz bakıyorum."

"Değilim aslında, sana bakarak genelleme yapmış oldum."

Çocuk gevşek gevşek gülmeye başladı. Bu kendini ne sanıyordu ya?

"Neyin bu kadar komik olduğunu anla-"

Lafımı tamamlayamadan kim olduğunun farkına vardım: bu, Marin Martell'in kuzeni Luis Fernandez'di.

Natan Martell'i araştırırken eşinin tarafını da araştırmıştım. Isabella Fernandez Martell'in yeğeniydi.

"Ne oldu, bir duraksadın? Nutkun tutuldu beni görünce, değil mi? Kızlar genelde bu güzel suratımdan etkilenirler."

Gevezeliğe devam ediyordu.

"Söylediklerin birbirinden çok alakasız. Ben kalkıyorum."

Tekrar gülmeye başladı. Marin'in bu kadar sinir bozucu bir kuzeni olacağını hiç düşünmemiştim.

"Ne gülüyorsun?"

"Çayını bitirmeyecek misin? Kasadaki abileri tehdit ederek aldın sonuçta."

"Onu da mı gördün?"

"Hemen arkandaydım."

Hiç farkında bile değildim. Etrafıma şöyle bir baktım. Başka yer olmadığı için bu gevezeye biraz daha katlanmaya karar verdim. Ayrıca kırk yılda bir düzgün çay içme fırsatı bulmuştum, buna değerdi.

"Açıkçası buraya gelirken sıkılacağımı düşünmüştüm ama bayağı eğlenceliymiş. Belmare'ın kaotik ortamından kesinlikle daha iyi. İnsanlar o kadar da ön yargılı değiller."

"Belmare'dan mı geliyorsun?"

Aslında bunu biliyordum ama şüphe çekmemek için rol yaptım.

"Ah, evet. Değişim programının yapıldığı günü görmen gerekti, herkes birbirine saldırdı. Sizde nasıl gelişti?"

"Birkaç insan karşı çıktı, rektör susturdu. Olay falan çıkmadı, en azından ben duymadım."

"Vay be! Rektörünüz oldukça otoriter olmalı. Bizimki tam bir pısırıktı. Ama önceden bir rektör vardı, adamın dibiydi kendisi."

Onu da araştırmıştım. Felix Bell, savaşa rağmen hiçbir öğrenciyi eğitimden mahrum etmemişti. Dağ başına kurduğu prefabrik yapılar çok konuşulmuştu.

"Hımm, öyle miydi?"

Rol yapmak çok sıkıcıydı. Bazen insanlara gerçekleri söylemek istiyordum, içimde tutmak istemiyordum. Ama mecburdum. Ben bir ajandım, rektörün güvenilir ve sadık ajanı.

"Araştır istersen. Felix Bell yazınca çıkıyor. Bir de şimdiki rektör onun kardeşiymiş. Ne kadar zıtlar."

Bunu da biliyordum. Frank Bell, Felix Bell ile kardeşti. Hatta Felix Bell'in bir kızı vardı, o da bu sene hukuk son sınıftaydı. 

Violet Bell, Felix Bell ile Anna Clark'ın kızıydı. Anna Clark bilinmeyen bir sebepten dolayı hayatlarında değildi. Büyük bir sır olmalıydı ki ben bile bu bilgiye ulaşamamıştım.

Anna Clark'ı da araştırmayı denedim, şu anda Lichterya'daymış. Bir deney merkezinde çalışıyormuş, sözde daha insani deneylerin yapıldığı bir yerde, ama insani olması hiç inandırıcı gelmiyordu. Çalıştığı yeri de araştırdım ve düşüncelerimi doğruladım. Benim kaçırıldığım deney merkeziyle arasındaki tek fark buranın legal olmasıydı. 

"Çayım bitti, ben kalkıyorum." dedim ve ayaklandım.

"Seninle sohbet etmek güzeldi. Ama biraz soğuksun. Yine de senle tekrar konuşurdum. İlginçsin."

Yavşak, dedim içimden. Hiç aldırmadan arkamı döndüm ve oradan uzaklaştım. Zaten bir sonraki dersime de az kalmıştı.

Ama eve gidince mutlaka bu çocuğu daha detaylı araştıracaktım. Çünkü bu, benim işimdi.

More Chapters