Ne giyeceğime karar verdikten sonra nihayet dışarı çıkabildim. Festival alanında Luis ile buluşacaktık.
Geldiğimde büyük çadırların olduğu, her birinde farklı etkinliğin olduğu bir ortamla karşılaştım. Bunca kalabalığın arasında Luis'i bulmak zor olacaktı, ben de onu aradım.
"Ateş böceği?"
Bana böyle seslenmeye başlamıştı. Garipti ama hoşuma da gidiyordu.
"Bana neden böyle sesleniyorsun?"
"Gücünü kullandığında gözlerin ışıldıyor. Ateş böceğine benziyorsun. Rahatsız mı oldun?"
"Hayır, sadece…"
"Sadece?"
Telefonun ucundan gülümsediğini tahmin edebiliyordum.
"Neyse, boş ver. Sen neredesin?"
"Kurabiye standının oradayım. Sen?"
"Ben yeni geldim. Şimdi yanına geliyorum."
"Tamam o halde, bekliyorum."
Telefonu kapattık. Ardından kurabiye standına ilerledim ve yaklaştığımda Luis'i gördüm. Elindeki kurabiyeye dalgın bir şekilde bakıyordu.
"Merhaba."
Luis irkildi, bana baktı. Giysilerime baktı, sonra gülümsedi.
"Merhaba."
Aramızdaki her şey çok garipti. Mesajlaşırken gayet rahattık ancak buluştuğumuzda bir şey yapamazdık. Normal çiftler gibi el ele tutuşmak, sarılmak istiyordum ama o da ben de garip bir şekilde çekiniyorduk.
"Düşünceli gibisin. Bir şey mi oldu?"
"Hiiç, sadece kuzenim kurabiyeleri çok severdi. O aklıma geldi."
"Marin mi?"
"Evet. Festivalleri hep birlikte kutlardık, ilk defa kuzenlerimden ayrı bir festivaldeyim."
Ona dokunmak ve desteklemek istedim ama hala çok çekiniyordum. Üstelik o gün evimde o şeyleri yaptıktan sonra…
"Sen niye kızardın bir anda?" diye sordu.
"Kızardım mı?"
"Güneş bugün çok, hararet mi yaptı acaba?"
"Ah… olabilir."
"Gölge bir yere gidelim, daha iyi olur."
"Evet, haklısın."
Sonra ağaçların altında bir yere oturduk. Luis bana da kurabiye almıştı, ikimiz de kurabiye yiyorduk.
Luis arada kaçamak bakışlarıyla bana bakıyordu. Bense görmezden gelmeye çalışıyordum. Bundan rahatsız olduğumdan değil, bu beni utandırıyordu.
"Bana karşı neden soğuksun?" diye sordu bir anda.
"Ben mi?" dedim şaşkınlıkla.
"Bir sorun yok değil mi? Sanki sevgili değiliz de asker arkadaşı gibiyiz."
"Ben sadece… ilk kez biriyle çıkıyorum. Alışkın değilim."
Bir sessizlik oldu. Ardından elini yüzüme doğru uzatıp dudaklarımda kalan kurabiye kırıntılarını sildi.
"Biraz kırıntı kalmış da."
Şaşırdım: "Bunu neden yaptın?"
"Yapamaz mıyım?"
"Ondan değil. Şey…"
Ellerimle yüzümü kapattım: "Karşında konuşamıyorum bile. Beni böyle utandırma."
Luis kıkırdadı: "Utandığında çok tatlı oluyorsun. Nasıl utandırmam?"
Ellerimi yüzüme daha çok bastırdım.
"Sus lütfen!"
Bu sefer kahkaha attı.
"Tamam, tamam… seninle dalga geçmeyeceğim."
Ellerimi yüzümden çektim ve başka yöne doğru baktım.
"Iris ve Daichi de gelecekler."
"Daichi senin şu garip arkadaşın mı?"
"Garip mi?"
"Neyse… onunla aranda ne var çözemedim. Garip bir şekilde yakınsınız."
Sırıttım.
"Bir saniye… kıskanıyor musun yoksa?"
Çocuk gibi suratını şişirdi. O kadar tatlıydı ki gülmeden edemedim.
"Gerçekten kıskanıyor musun?"
"Sadece aranızda ne olduğunu anlamıyorum. Senden şüphelendiğimden değil ama…"
"Daichi benim çocukluk arkadaşım. Kardeşim gibidir. Onunla birbirimize hiç duygusal yaklaşmadık, yani endişelenme."
"Hımm."
Daha da güldüm.
"Sen de kıskanınca çok tatlı oluyorsun. Çocuk gibisin."
"Ben çocuk değilim, tamam mı?"
O kadar tatlıydı ki dayanamadım ve bir anda onu dudaklarından öptüm. Sonra geri çekildim, belli ki şaşırmıştı.
"Bu neydi?"
"Öpücük."
"Onu biliyorum, ne içindi?"
"Bilmiyorum."
Luis gülümsedi, ardından bu sefer o beni öptü.
Tam o sırada bir ses duyduk: "Sizi yakaladım!"
İkimiz anında geri çekildik ve öksürmeye başladık. Iris tam karşımızdaydı.
"Özel hayata saygı da mı kalmamış?" dedi Luis.
"Kampüsün ortasındasınız, dua edin hocalardan biri görmedi."
"Görse ne olur ki?"
"Biraz utanç verici olabilirdi ama bir şey olmazdı. Neyse, böldüğüm için üzgünüm ama saatlerdir sizi arıyorum. En son sizi çimlerin orada bulacağımı düşündüm, doğru düşünmüşüm."
"Arasaydın keşke." dedim.
"Aradım ama ulaşamadım. Duymadın sanırım."
Telefonuma baktım, gerçekten de aramış ama duymamışım.
"Çok gürültü var, sanırım o yüzden duymamışım. Pardon."
"Sıkıntı yok. Ben de çok zamansız geldim."
"Bunu biliyorsun, neden bölüyorsun o zaman?"
"Tamam, haklısın, özür dilerim. İkinize de bubble tea ısmarlarsam beni affeder misiniz?"
"Bubble tea mi!?"
Gözlerim parladı. Çaylı herhangi bir şeye hayır diyemezdim.
"Birileri buna çoktan razı gibi." dedi Luis beni göstererek.
"Tamam, siz devam edin, ben geliyorum şimdi."
"N-neye devam edelim?" dedi Luis kızararak ama Iris çoktan gitmişti.
"Off, bu kız yok mu!?" dedi elini alnına koyarak.
Kıkırdadım. Iris'in davranışları beni rahatsız etmiyordu, aksine doğallığını ve acemiliğini seviyordum.
O sırada gözüme bir şey ilişti: Bir erkek, bir çocuğu kolundan tutmuş, çekiştiriyordu.
"Luis, bekle burada. Geleceğim."
"Bir şey mi oldu?"
"Sana açıklayacağım, sadece bekle." dedim ve hızlıca onları kaybetmeden peşlerinden gittim.
Bir şeyler oluyordu ve bu durum Luceat hanıma rapor etmem gereken bir şey olabilirdi. Çünkü çekiştiren kişiyi tanıyordum: Lichteria cumhurbaşkanının oğlu Dorian'dı, yani önemli biriydi. Okulda da bununla oldukça övünür, sık sık bunu kendi lehine kullanırdı.
Aynı zamanda şiddet uygulayacak olursa çocuğu kurtarıp Dorian'ın hafızasını silecektim.
Çocuğu tenha bir yere çekti, ben de kendimi fark ettirmeden gizlice duvarın arkasına saklanıp onları dinlemeye başladım.
"Derhal o ses kayıtlarını yok edeceksin, anladın mı beni?"
"Hayır."
"Canına mı susadın? Benim kim olduğumu unuttun mu, ajan parçası? Seni herkese rezil ederim, Belmare ajanı olduğun ortaya çıkar."
"Ben ajan değilim! İstediğini uydurmakta özgürsün. Ama bu ses kayıtları bir ortaya çıksın, hepiniz rezil olacaksınız. Lichteria'nın Belmare'ı nasıl kışkırtacağına dair tüm planları kayıtlarda anlatmışsınız. Düşün bir, kristal için savaş isteyenin sizin ülkeniz olduğu ortaya çıktığında-"
"Yeter-" dedi Dorian ve tek yumrukta çocuğu yere serdi.
Müdahale etmek istedim, ama bu çok tehlikeliydi. Belki de dinlemekle hata yapmıştım çünkü bu olay kesinlikle beni aşıyordu. Tam o sırada gitmeyi düşündüm ama bacaklarım nedense yerinden kıpırdamadı.
"Eğer o kayıtları silmezsen seni öldürürüm, piç!"
"Hah… öldür istersen. Düşün bir: Lichteria cumhurbaşkanının oğlu bir Belmarelıyı öldürdü. Ne haber, değil mi?"
Dorian babasını korumaya çalışıyordu, haksız olmasına rağmen, ama diğer çocuk da kışkırtmada çok iyiydi.
"Seni mahvedeceğim, orospu çocuğu!" diye bağırdı Dorian ve element gücünü kullanarak taştan bir kılıç yaptı. Tam o sırada müdahale etmem gerektiğini anladım.
"Bekle, yapma!" diye bağırdım ama boşunaydı. Kılıç, çocuğun tam kalbine saplanmıştı ve çığlık atarak yere yığılmıştı.
Çocuk tam yere yığıldığında Dorian ile göz göze geldik.