Yer: Galata, Eski Ceneviz Mahallesi – Bir terkedilmiş kilisenin altı
Elvan Hatun ve Tura Han, Gece Tapınağı'nın izlerini sürerken Galata'ya ulaştı. Osmanlı, fetihten sonra Galata'yı doğrudan İstanbul'a bağlamıştı ama dar sokaklar, denizden gelen puslu hava ve taş evlerin arasında gizlenen sırlar hâlâ Cenevizlilere aitti. Özellikle Aziz Mikael Kilisesi, terkedilmiş görünse de geceleri içinden hafif mavi bir ışık sızdığı söyleniyordu.
İkili, eski Ceneviz haritalarından ve Tura'nın kemik falından yola çıkarak kilisenin altındaki gizli mahzene girdi. Orası, bin yıl öncesinden kalan bir kutsal ağacın köklerinin sardığı bir alandı. Ağaç görünmüyordu ama kökleri taş duvarlardan geçip tavanlardan sarkıyordu. Sanki yerin altı yaşıyordu…
Mahzenin ortasında duruyordu Gece Tapınağı'nın lideri. Beklenmeyen bir yüz:Peder Gregorios.
Bu adam, fetihten sonra İslam'ı kabul etmiş gibi görünen yaşlı bir keşişti. Aslında o, eski inancını gizlice sürdürmüş, Gece Tapınağı'nın kalıntılarını İstanbul'un yeni sahipleri arasında örgütlemeye başlamıştı.
Gregorios, Elvan'a şöyle dedi:
"İstanbul yalnızca surlarla değil, köklerle de çevrilidir. Siz toprağı fethettiniz, ama rüyaları fethedemezsiniz."
O an Elvan'ın içindeki duruit gücü harekete geçti. Ayaklarının altında toprağın titrediğini hissetti. Tura Han da aynı anda bir tını duymaya başladı: "Yel-Kut'un çağrısı burada yankılanıyor."
Fakat Gregorios'un bir planı vardı. Geceleri İstanbul'un çeşitli noktalarına gömülmüş "küller", eski tapınaklarda yakılan ateşlerden arta kalmaydı. Her biri, Yel-Kut'un bedeninin bir parçasını taşıyordu. Eğer hepsi bir noktada yakılırsa, "Ana Ruh" yani Yel-Kut'un efendisi uyanacaktı.
Bu, sadece İstanbul'un değil, bütün ruh âleminin dengelerini sarsacak bir olaydı.
Elvan ve Tura Han, Gregorios'u durduramadan önce o, son külü Galata Kulesi'ne taşıdı.